
Kitabın Türü: Edebiyat, Roman
“Birden, güzellik denen şeyin, uzun yıllar arasında, farklı yaşta iki kişinin karşılaşmasıyla çakan bir kıvılcımdan başka bir şey olmadığını düşünüyordu. Güzellik, zamanı silip götürüyordu ve zamana karşı bir başkaldırmaydı.”
Herkese merhaba, bu hafta yazarı tarafından “Bu, gülüş ve unutuş üzerine, unutuş ve Prag üzerine, Prag ve melekleri üzerine yazılmış bir romandır.” şeklinde tanımlanan bir kitap olan Gülüşün ve Unutuşun Kitabı’nı yorumlayacağım.
Kitap toplamda yedi ayrı hikâyeden oluşuyor, romanımsı bir kitap aslında tam roman diyebileceğimizi düşünmüyorum. Tabii bu benim fikrim. Doğrudan birbirleriyle bağlantısı olmayan karakterlerin yer aldığı bu yedi ayrı hikâyede, karakterler ve anlatılanlar birbirlerine ortak izleklerle bağlanıyor. Yani şöyle ki, karakterlerin adları ve geçmişleri farklı olsa dahi düşünceleri, güdüleri, istekleri ve ilişkilerdeki tutumları benzer. Yazarımız kitapta, siyasetten devlet sistemlerine, aşktan acıya, özlemden yaşama isteğine, şehvetten ölümün soğuk tenine kadar birçok konuyu ele almış. Toplumsal olarak içerisinde yaşadığımız sınırları bir kum metaforuyla somut; sonrasında ise soyut bir şekilde desteklemesi harika idi. Konusu için ise genel olarak şöyle söyleyebilirim; İkinci Dünya Savaşı ertesinde Çekoslovakya’da iktidara gelen komünist partinin Prag Baharında kadar, bu tarihten sonra da Sovyetler Birliği’nin Çekoslovakya’yı işgaliyle zirve yapan anti demokratik uygulamaları, on binlerce insanın cezaevlerine atılması, yarım milyon insanın işlerinden hatta başka yerlerde de çalışamayacak şekilde atılmaları, yüz binden fazla insanın ülkeyi terk etmesi gibi konular varoluşçu bir yaklaşımla anlatılıyor.
Dil çok usta bir şekilde işlenmiş fakat maalesef ki yine çeviriden ötürü birtakım sorunlar olduğunu düşünüyorum. Kesinlikle daha özenli bir çeviri yapılabilirdi. İlk beş hikayesinde kendisine çok çekiyor fakat son iki hikâyede maalesef ki zorlandım. Bu arada herkesin ilgisini çekecek bir kelime olan “litost” bayağı ilgi çekici. Bu kelime hakkında bir şey söylemeyeceğim çünkü kendinizin okuyup yorumlaması daha doğru olur. Genel olarak ne anlatmak istediğini anlamaya çalışmak herkes açısından daha iyi olacaktır. Bu arada belirtmek isterim ki cinsellik bayağı hâkim kitaba, konusu ile ne alaka diyeceksiniz belki ama Milan Kudera seviyor galiba böyle yazmayı. Okuduğum diğer kitaplarında da öndeydi çünkü.
Daha fazla uzatmadan küçük bir alıntı ile bitireyim: “Ben bir taş gibi düşmekteydim, onların kanatları vardı ve benim asla olmayacaktı.”
İyi okumalar diliyorum, okur kalın.