
Kitabın Türü: Edebiyat, Hikaye
“Kitaplar, bir zaman bana, insanları sevmek lazım geldiğini, insanları sevince tabiatın, tabiatı sevince dünyanın sevileceğini oradan yaşama sevinci duyulacağını öğretmiştiler. Hayır, şimdi insanları kitapların öğrettiği şekilde sevmiyorum.”
Herkese merhaba, bu hafta Sait Faik’in gözlemciliğini zirveye çıkardığı (bana göre) harika kitabı Mahalle Kahvesi’ni elimden geldiği kadar yorumlayacağım.
Kitap 22 tane kısa hikayeden oluşuyor. Bazen İstanbul sokaklarında gezdiriyor, bazen vapurda tanımadığınız insanları izliyor, bazen mevsimleri hissediyor, bazen de yıldızları seyrederek düşünüyorsunuz. Öylesine dolu bir kitap. Kitapta esnaf, işsiz, acı çeken insanları anlatıyor. Kullandığı ana tema ise “yaşama sevinci”. Hamallar, balıkçılar, sokak kadınları, kimsesiz çocuklar hepsi Sait Faik’in insanları.
İlk öykü kitabın da adını aldığı Mahalle Kahvesi. Kış mevsiminin yaşandığı bir günde yazları sık sık gittiği bahçeli bir mahalle kahvesine gitmesi ile başlıyor öykü. Sonra da orada yaşanan durumdan bahsediyor. Mahalleli tarafından dışlanan, babasının evlatlıktan reddettiği biri gelir kahveye. Ütü başı yırtık pırtık. Üstelik kız kardeşini de kötü yola düşürmüştür. Babasının öleceğini duyunca adım atmıştır kahveye. Her hikayede birçok soru sorarken bulduruyor kitap kendinizi. Mesela Plajdaki Ayna’da “bir aynaya niçin bakarsınız? Nasıl bakarsınız? Bakmak için mi? Görmek için mi?” gibi bir sürü soruyu sorarken bulacaksınız kendinizi. Sait Faik işte bu öyküsünde temizlikçi bir kadın üzerinden toplumun gerçek yüzünü gösteriyor bize. Baba Oğul hikayesinde, iki oğlu olan bir babanın, okumuş meslek sahibi olmuş olanı diğerinden nasıl üstün tuttuğunu ama bunun farkına çok acı bir şekilde vardığını anlatmış mesela. Ya da Dört Zait hikayesinde, kalabalıklar içerisinde ne denli yalnız olduğunu, frengi hastalığına yakalanmış gibi insanların birbirlerine olan davranışını ve yaklaşımını anlatmış. Ve böylece her hikayede anlattığı durumlar ile bir farkındalık yaratmış. Hepsini yazmıyorum çünkü kitabı okumaya gerek kalmaz gibi bir durum söz konusu olur.
Dil o kadar ustalıkla kullanılmış ki hayran olmamak elde değil. Çünkü yazarımız kendi penceresinden, kendi tarzıyla anlatıp halktan seçiyor karakterleri. Belki anlamakta ilk başlarda zorluk çekebilirsiniz bundan dolayı. Benim çok sevdiğim ve hayatını da detaylı bir şekilde araştırdığım bir yazar olduğu için ana fikirlerini ve kalemini anlamam çok zor olmuyor. Bu arada Burgazada’daki evine kesinlikle gitmelisiniz, üstelik ücretsiz. Orada Sait Faik için mektup da yazabiliyorsunuz, ben yazmıştım. Çok ama çok güzel bir evi var gerçekten. Böyle de kitapta çıkıp başka şeyler yazmaya başladım ama tutamadım kendimi kusura bakmayın J.
Kitabın sonunda Orhan Veli’ye ait bir yazı var. “Kendisini beğenseniz kızacak, beğenmezseniz üzülecek naiflikte kırkını aşmış bir mahalle çocuğudur” diyor. bir yerde de Sait Faik hakkında konuşmanın güç olduğundan bahsediyor, açıkçası ben de o kanıdayım. Bundan sebeptir ki Orhan Veli’nin yazısı kitabın sonuna değil de başına koyulmalıydı kesinlikle. Daha fazla uzatmadan küçük bir alıntı ile bitireyim: “Uyku nereden gelir bilinmez. Şu uyku, insanın sevgilisi gibi bir şey, gelmeyince sinirlendiriyor.”
İyi okumalar diliyorum, okur kalın. Burgazada’ya Sait Faik’in evine gitmeyi unutmayın! J
“MAHALLE KAHVESİ – SAİT FAİK ABASIYANIK” üzerine bir yorum