AMOK KOŞUCUSU – STEFAN ZWEIG

Kitabın Türü: Dünya Klasikleri, Edebiyat, Hikaye

“Söz konusu başkalarının derdi olunca nasıl da hep daha zeki ve nesnel oluruz.”

Herkese merhaba, bu hafta sevilen yazar Stefan Zweig’ın Amok Koşucusu adlı kitabını elimden geldiğince yorumlayacağım. Hemen hemen her kitabını iki ya da üç kez okuduğum yazarın bu kitabını ikinci okuyuşum, bazı kitapları böyle tekrar okumayı nedense çok seviyorum.

Genel olarak konusundan bahsetmem gerekirse; küçük bir kasabada doktorluk yapan karakterimiz, mesleğini yaptığı bir sırada kadının birisi onunla konuşmaya gelir. Kadın herkes tarafından tanınan, asil ve zengin birisidir. Konuşmaya gittiği doktora, karnında kocası dışında başka birisinden hamile olduğunu ve bu bebeği kimseler duymadan almasını ister. Doktor ise bu durumun yasal olmadığını söyleyerek kadını reddeder. Kadın bu geri çevrilmenin üzerine çok fazla dil dökse de doktoru ikna edemez. Doktordan aldığı yanıt onu öfkelendirir ve doktora inanılmaz bir şekilde sert çıkarak ona ihtiyacının olmadığını kendisinden emin ve ayakları tam yere basıyor havasında söyler. Bunun üzerine doktor kadının tavrına sinirlenirken içinden de belirli belirsiz birtakım duygular hisseder. Onu diğer kadınlardan farklı görür. Kadın orayı terk ettiğinde peşinden koşar fakat yakalayamaz, elinden kaçırır. Daha sonra kadını her yerde aramaya başlar, gün geçtikçe kadına karşı hissettiği belli belirsiz duygular aşka döner. Uzun arayışlar sonucunda kadının şehir dışında olduğunu öğrenir ve kadının yanına gider. Yanına gittiğinde kadına ona yardım etmek istediğini, bebeği alacağını söyler fakat kadın bunu kabul etmez. Kadının kabul etmeme nedeni ise doktora karşı olan güvensizliğidir, sırrını herkese söyleyeceğinden endişe duyar. Bunun üzerine doktor, kadının bu sırrını açığa çıkarmayacağını ispatlamak adına kadının kaldığı şehre tayin istemeye karar verir. Bir zaman sonra kadın, doktora olan güvensizliğinden dolayı kötü şartlarda bebeğini aldırtmak üzere gider fakat bebeği aldırma esnasında enfeksiyon kapar ve inanılmaz derecede kan kaybeder. Bunu duyan doktor, kadının yanına gittiğinde kadın maalesef ki ölmek üzeredir. Ölmeden önce doktora bu durumu kimseye söylememesini ve kimsenin öğrenmemesi için elinden geleni yapmasını rica eder ve o esnada da hayata gözlerini yumar. Kadının kocası karısının ölümünün altında bir şey yattığını düşündüğü için kadının cesedini incelenmesi için gemi ile Avrupa’ya gönderir. Doktor da verdiği sözü tutmak için her şeyini bırakıp gemiye cesedi kaçırmak için gider. Ertesi gece gemide bir tabutun kaçırılmaya çalışılırken denizin dibine düştüğü ve tabutla beraber çalmaya çalışanın da düştüğü olayı söylenir.

Stefan Sweig’ın kitaplarını yorumlarken ne kadar uzattığımın ve spoiler verdiğimin farkındayım ama sanki klavye kayıyormuş da kendisi yazıyormuş gibi oluyor. Amok Koşucusu’nun ne olduğunu merak edenleriniz vardır belki. Zamanında bir adam deli gibi koşmaya başlar ve önüne gelen herkesi hatta her şeyi hançerden geçirir, öldürür. Amaçsızca sadece koşar. Bu durumdan dolayı da deli anlamına gelen amok adını verirler adama. Kahramanımızda tıpkı o adam gibi kadının peşinden koştuğu için adını buradan almakta.

Kitabın akıcılığı ve dili hakkında bir şey söylememe gerek yok diye düşünüyorum, klasik Stefan Zweig ve harika kalemi. Daha fazla uzatmadan küçük bir alıntı ile bitireyim; “İnsan her şeyini kaybettiğinde, elinde kalan son şey için umutsuzca savaşır.”

İyi okumalar diliyorum, okur kalın.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s